Milyonlarca yıl öncesinden bize kalan hikâyelere baktığımızda ölümlülüğü, sıradanlığı, ılımlılığı, orta kararlılığı değil tanrısallığı, olağanüstülüğü, çatışmayı ve keskin kenarları miras aldığımızı görüyoruz. Sadece buradan hareketle tarihin, kendi işine bakan karakterleri unuttuğunu söyleyebilirdik, kesinlikle yanlış da olmazdı. Fakat bazı hikâyeler var ki tam tersi karakterleri anlatıyorlar bize; onlar, bu denli muhteşemlik arasında istisna kalıyorlar ve böylece tarihin unuttuğu kesimde kalmaktan kurtuluyorlar.
Pek çok diğer mitte olduğu gibi Yunan mitlerinde de az önce saydıklarıma uyan birkaç karakter var. Birkaç dediğim iki-üç gibi anlaşılmasın tabii; genelde tanrılar, yarı tanrılar ve onlar gibi olağanüstü varlıklardan bahsedilen binlercesinin içinde kalan bir azınlıktan bahsediyorum. Prometheus onlardan biri, Odysseus da öyle. Bu kimseler genellikle tanrılara karşı gelebildikleri için ve dolaylı bir sonuç olarak da aslında tanrılar yerine insanların hayrını tercih ettikleri için hatırlanıyorlar. Her ne kadar genel norm anlayışımız hâlâ değişmediyse ve hâlâ güç sahibi tanrılara karşı gelmek iyi bir özellik gibi algılanmıyorsa da bu karakterler, normalin dışına taştıkları için seviliyorlar. Uzun zamandır gerçekten sevdiğim bir şeyler üzerine yazamamanın yükünü omuzlarımda taşıdığım şu günlerde, içinde bulunduğumuz iklim de hem uzak hem de yakın anlamıyla boğuculuğunu korurken, bu karakterlerden birine dönmek istedim. Mevzumuz buysa*, biz sıradan insanlar gibi tarihin unutacağını düşündüğümüz Sisifos’tan başka yazacak ne bulabilirdim?
1. Hırsızdan Daha Hırsız Olmak
Sisifos’un cezasını hak etmek için yaptıklarını açıklamak adına, onun, Autolykos ile olan macerasını en başa alabiliriz sanırım. Haberci tanrı Hermes’in oğlu, meşhur Odysseus’un ise dedesi olan Autolykos, en basit hâliyle hırsızlığıyla ünlü bir isim. Buna Hermes’in oğlu olmasından kaynaklı olarak hilecilik, muzırlık diyenler de var ama insan, kendi torununun hem de Truva gibi aşırı onur yüklenmiş bir savaşta kullandığı başlığı dahi çalarsa, ona hırsızdan başka ne denir, nasıl “iyi” bir şekilde anılır bilemiyorum.
Autolykos, bir gün Sisifos’un sığır sürüsünü çalıyor fakat bizim Sisifos ondan daha akıllı ve sürüsündeki her hayvanın toynağının altına önceden ismini yazdığı için sürüsünü geri alabiliyor. Bununla da yetinmeyip Autolykos’un kızının düğününden bir gece önce onunla beraber olduğu ve böylece Odysseus’un babasının kendisi olduğu da söylentiler arasında.
2. Kraldan Daha Kral Olmak
Sıradan dediysek de o kadar değil, evet ölümlü ama bir kralın çocuğu Sisifos. Ancak abisi Salmoneus ile hiç anlaşamıyorlar. Sisifos da bu çatışmayı gidermek için çareyi, Antik Yunan’a yolunuz düşerse asla yapmamanız gereken hareketler listesinin başında gelen Delphi kâhinine başvurmakta buluyor. Kâhinden Salmoneus’u, suç kendisine kalmadan nasıl öldürebileceğini öğreniyor.
Salmoneus’un kızı Tyro’yu yani kendi öz yeğenini, onu öldürmesi için baştan çıkarıyor. Tyro, Sisifos’un kendisini tahta çıkmak için kullandığını öğrendiğinde ise çocukları katlediyor.
3. Gaddardan Daha Gaddar Olmak
Tek tanrılı dinlerde de bazen rastladığımız şekilde, mitlerdeki tanrılar da tamamen iyi yönlere sahip değiller. Hem hayat verip hem onu geri alıyorlar hem bağışlayıcılar hem de cezalandırıcılar. Fakat Yunan mitleri özelinde yaptığı iyiliklerden çok gaddarlığıyla bilinen bir tanrı dersek sanırım hepimiz, Zeus cevabını vereceğiz. Sisifos, onu da boş geçmiyor.
Bir kere zaten şimdiki Korinth’in orijinal ismi olduğu var sayılan Ephyra kralı olarak Zeus’un koyduğu kurallardan birini sürekli çiğniyor ve misafirlerini öldürmesiyle tanınıyor. Misafirperverliğe ettiği bu ihanet yetmezmiş gibi, bir keresinde de doğrudan Zeus’un sırrını açıklayarak ona ihanet ediyor.
Bir gün Zeus, kartal kılığına girerek nehir tanrısı Asopus’un kızı Aigina’yı kaçırıyor. Yolları Korinth’ten geçtiği için Sisifos kartalı tanıyor ve Asopus’a, şehrinin içinde bir kaynağın fışkırmasını sağlaması karşılığında kızını kimin kaçırdığını açıklayacağını söylüyor. Böylece Korinth’te bir doğal su kaynağı fışkırıyor, Sisifos da Zeus’u ele veriyor. Zeus tabii ki kendi sırrına ihanet eden bu ölümlü krala çok sinirleniyor ancak hikâye o ki Zeus’un eşi Hera bu haberi alınca Aegina’yı kıskanıp, Zeus’un ondan olan çocuklarının büyüdüğü adaya bir veba laneti salıyor, bu lanetten kurtulmak isteyen insanların duasıyla da Myrmidon’lar yaratılıyor. Kökeni karınca olan bu ırk, daha sonra Aşil’in meşhur ordusunda savaşıyor.
4. Savaşçıdan Daha Savaşçı Olmak
Kendisini ele vermesinin karşılığında Zeus, Sisifos’u yeraltı dünyasına mahkûm ediyor ve hemen onu Tartarus’a zincirlemek üzere, bir çeşit ölüm meleği diyebileceğimiz Thanatos’u çağırıyor. Ruhları yeraltı dünyasına götürmekle görevli olan Charon, onları almaya gelinceye dek Sisifos, Thanatos’a zincirlerin nasıl çalıştığını soruyor. Thanatos nasıl yapacağını öğretince de kendisine bir fırsat yaratıp Thanatos’u zincire vuruyor.
Thanatos zincire vurulduğu için kimse ölemiyor. Savaş tanrısı Ares, gerçekleşmekte olan savaşlarda kimse ölemediği için sinirlenerek, derhal olaya müdahil oluyor ve Thanatos’u zincirlerden kurtarıyor.
5. Kurnazdan Daha Kurnaz Olmak
Thanatos’un kurtulmasıyla ölülerin dünyasına gitmekten başka çaresi kalmadığı anlayan Sisifos, bu sefer de verdiği sözü dikkatli seçen Hades’i kandırmaya karar veriyor. Charon onu götürmeden önce karısına, kendisi için bir cenaze töreni düzenlememesini tembihliyor. Karısı Sisifos’un bedenini çırılçıplak, Charon’un ödemesi bozuk para bile olmadan, meydanın ortasına bırakıyor. Sisifos da Hades’in huzuruna çıktığında karısının ona saygısızlık ettiği yönünde şikâyetlerini dile getiriyor ve ölümlülerin arasına dönüp, kendisine uygun ve onurlu bir cenaze töreni düzenlediğinden emin olmayı diliyor.
Sisifos bu isteğiyle bir rivayete göre Persephone’yi, diğerine göre ise doğrudan Hades’i ikna ediyor ve cenaze törenini hazırlaması için dünyaya geri gönderiliyor. Bir kez ölümlülerin yanına çıktığında ise geri dönmeyi reddediyor. Böylece Sisifos, eceline kadar yaşamayı başarıyor. Eceli gelip öldüğünde ise diğer ölümlülerin aksine dümdüz bir ebediyete sürüklenmek yerine hem önceki günahlarının bedeli olması hem de bir daha kaçmamasını sağlamak için cezalandırılıyor.
Bonus: Bizim Kadar Biz Olmak
Sisifos, Yunan mitlerinin en bilindik ve günümüzün düşünürlerini en çok yoran karakterlerinden bir tanesi. Hepimiz onu, tanrılar tarafından koca bir kayayı, devasa bir dağın tepesine yuvarlamakla ve kaya tepeye ulaştığı anda da tekrar baştan başlamakla cezalandırılan bir karakter olarak tanıyoruz. Bu hâliyle Sisifos’un bizim gibi sıradan insanlar için neleri temsil ettiği üzerine binlerce kez konuşuyoruz; post-modern bir mite dönüşüyor o.
Camus onu, anlamsızlığın simgesi olarak tanımlıyor. Suçlarının en büyüğü fazla akıllı olması olan Sisifos’un yaptığı iş, ona yararsız ve anlamsız gelse o bunu, sonsuza dek yapmak zorunda. Bu korkunç işkencenin içinde herhangi bir ümidi yok, eziyetinin bitişi için bir tarih söz konusu edilmemiş. Özgürlüğümüzü çoğunlukla asgari ücret karşılığı sattığımız şu zamanlar için gerçekten de düşünürleri yorması gereken bir karakter sanırım.
Sisifos, kendisinden önce başlayıp mesela Keloğlan’a kadar da çeşitli örneklerini bulabileceğimiz şekilde cezasını hak etmek için sadece aklını ve kurnazlığını kullanmış. Hikâyenin yasası budur; tam üç kere zıplamış, ikisinde ölümü aldatmış. Üçüncüde yakalanmış tabii ama ister anlamsızlığı bilinciyle aşarak deyin ister işkencesinden zevk alarak; isterseniz de arabeske bağlayıp, ‘acılarına tutunarak’ insanlığını kanıtlamış. Bu sayede gücün sahibi olanlara yenilmemiş, bizim gibi hayatta kalmış.
Siz onun hikâyesinden bir ibret veya bir nasihat çıkartır mısınız bilemiyorum, zaman zaman hissettiğimiz anlamsızlık bunlara benzemiyor. Benim içimden daha çok şarkıdaki gibi “Pekâlâ , kayanın aşağıdaki kasabaya yuvarlanmasına izin verdim. Aşağıda bir evimiz vardı ama onu uzun zaman önce kaybettim.” demek geliyor.
https://ift.tt/KACvdiM
Geekyapar!
https://ift.tt/NGVJk0t