Yüzüklerin Efendisi tüm geekler için önemli bir liman. Tolkien’in kendisi özel bir olayı işaret etmediğini söylese de serinin içerisinde ve dışarısında kalıp da yaratmış olduğu o koca evrende, insanlığın pek çok hikâyesinden ilhamını alan birçok kesit var. Tabii ilham almak tek başına yeterli değil; bizden geriye kalacak o hikâyeleri geliştirerek onlara farklı katmanlar kazandırdığı için bizler de Yüzüklerin Efendisi ismini duyduğumuz her seferinde, yeniden ondan ilham alıyoruz.
Geçmiş ve gelecek, kültür ve medeniyet, doğa ve insanlık, iyi ve kötü, karanlık ve aydınlık. Yüzüklerin Efendisi’nde bazen soyut bazen de somut şekliyle hayatımızın neredeyse tüm çatışmalarına yer veren temsiller mevcut. Yüzükler, belki de bu açıdan en özel örnek çünkü hem fantastiğin büyülü dünyasını taşıyorlar hem de bizlerin bin yıllar boyunca doğadan elde ettiğimiz madenlere verdiğimiz kültürel anlamları, kendi başına soyut olan ve yerine, zamanına göre değişebilen bağlayıcı bir Güç kavramıyla somutlaştırıyorlar. Güç, ne zaman ortaya çıkmış olursa olsun ve kaynağını nereden alırsa alsın, onu kullananın elinde şekilleniyor. Yüzüklerin Efendisi’nin ise çağlar boyunca o gücü elinde bulunduranlarla ilgili söyleyeceği sağlam birkaç sözü var. Biz de aralarından en mühim gördüğümüz üç tanesini, bu listeyle ele alalım ve güce talip olanlara ilişkin üç seçimi konu edinelim.
Güç Seni Sınadığında: Isildur Olma Galadriel Ol!
Elfler, cüceler ve insanlar, Annatar ismiyle gizlenen Sauron’un kandırması ile Celebrimbor tarafından dövülen yüzükleri bölüştüler; her şeyi anlayıp da Sauron Tek Yüzük’ü dövdüğünde ise elfler, kendilerindeki üç yüzüğü çıkarmalarına rağmen artık çok geçti. Yüzükler cüceleri etkilemedi, insanlar ise onun bir hizmetkârı hâline geldi. Geriye kalanlara ise çok büyük bir görev düşüyordu: Elfler, yüzüğe direnmeliydi ve Son İttifak Savaşı’nda Tek Yüzük’ü ele geçiren İsildur, cazibesine göğüs gerip hepsine hükmetme potansiyeli taşıyan bu gücü yok etmeliydi.
Üç yüzüğün sahibi elflerin arasında Galadriel ve insanların arasında ise İsuldur önemli figürlerdi. Her ikisi de Sauron’un vaat ettiği güce dokunmuş, nelere yol açabileceğini birinci elden görmüşlerdi. Her ikisinin de intikam almak için geçerli sebepleri ve her ikisinin de Orta Dünya için, kendi sevdikleri ve kaybettikleri için çizilecek yol haritasında gerekli payları vardı. Fakat Galadriel, ihtiyaç olmadıkça yüzüğü kullanmadı ve mecbur kaldığında dahi ışığın yolunu seçti; İsildur ise yaşadıkları için bir mükafat olarak gördüğü yüzüğü, iradesine yenilip yok edemedi. Mesaj oldukça açık; güçle sınandığında Galadriel olmayı seçmek gerekir, İsildur gibi değil.
Güce Karşı Dururken: Boromir Olma Faramir Ol!
Yüzüklerin Efendisi serisinde aklımıza kazınan karakterlerin başta gelenlerinden ikisi, Gondor vekilharcı Denethor’un iki evladı olan bu iki kardeşin hikâyesi. Büyük olanı Boromir, Minas Tirith’in komutanı, şehri de Sauron’un güçlerinden başarıyla koruyor. Küçük olan ise Faramir, o da Osgiliath’ı Sauron’a karşı savunuyor. Her ikisi de düşmanı biliyor, onun elinden doğruyu kurtarmaya çalışıyor.
Tek Yüzük Bilbo’dan Frodo’ya geçtiğinde, Faramir de Elrond’un divanına katılmak istemişti. Ama hem Cadı Kral’ın varlığıyla üst üste yenilgiler alması hem Boromir’in ondan daha güçlü ve Denethor’un varisi konumunda olması hem de Boromir’in Tek Yüzük’e ilişkin rüyalar görmesi sebebiyle ikisinin arasından Boromir, Yüzük Kardeşliği’ne katıldı. Fakat buradan sonra Boromir, Sauron’a karşı yüzüğün kullanılması gerektiğini savundu. Öyle ya, bu büyük bir güç ve neden lehe olacak şekilde kullanılmasın? Boromir, Orta Dünya’nın bütün halkları arasında, tüm kehanetlerin de yönelttiği şekliyle bir insan olmakla övünüyor, Sauron’u da bu şekilde yenebileceğine inanıyordu. Belki tek başına bakıldığında haksız değildi ama karşıda, tüm paydaşların bir araya gelmesini gerektiren büyük bir düşman vardı.
Boromir, yüzüğü kendisine alabilmek ümidiyle girdiği Yüzük Kardeşliği’nin yolculuğu sırasında hatasının bedelini ödedi. Kardeşi Faramir ise yolu Frodo ile kesiştiğinde, başlarda kendisine ait, farklı düşünceleri olsa da böylesi bir gücün yok edilmesi gerektiğinde hemfikir oldu; hâliyle bütün bir Orta Dünya’nın kurtuluşu için doğru tarafta yer aldı. Bizlere de hepimizi ezmek isteyen büyük bir güce karşı dururken kendimizden emin olsak, karşımızdakilerin hatalarını görsek ve prensiplerimizi öne sürsek dahi sağduyuya kulak verip Boromir olmayı değil, Faramir olmayı seçmek gerektiğini hatırlamak kaldı.
Gücü Taşırken: Smeagol Olma Samwise Ol!
Gücün varlığı ve doğrusu bu olduğu için ondan vaz geçmenin yüküyle sınanan, bu görevi üstlenen kişiye de yardım eli uzatmak konusunda vazgeçilmez olan iki hobbit: Smeagol ve Samwise. Şöyle bir geriye çekilip düşündüğümüzde, bütün o fantastik zeminin yokluğunda bize en çok benzeyen karakterler onlar: Tüm dünyanın karşısında ama tüm dünyanın varlığından dahi haberdar olmadığı, olsa bile küçük yaşamlarıyla tüm dünya için bir etki yaratamayacağı düşünülen iki kişi.
Biri, hiç böyle olmasını istemese dahi bulduğu Güç ile kendini kaybediyor, güç ona normalden fazla yaşayacağı çağlar verse ve bu sebeple bir avantaj sağlasa da ismini bile geride bırakıp, Gollum olarak benliğini kaybediyor. Diğeri ise tüm iyi niyetiyle, tarih sayfalarına sadece bir figüran olarak gireceğini ve hatta belki de asla hatırlanmayacağını düşünse dahi dostluğun, iyiliğin, aydınlığın kazanmasına yardım ediyor. Frodo’nun gerçek dünyamızda bulunmayan, bulunsa bile istisnayı teşkil eden seçilmiş kişilere özgü büyük yükleri omuzladığı yolculuğu, Sam’in önlenemeyen dâhiliyeti ve Smeagol’un mecburi kılavuzluğu ile kesiştiğinde; bizler ve kendisi de Smeagol’a acısa ve her şeyin daha farklı olabilmesini dilese de böylesi bir güç, neye öncelik vereceğini bilemeyen herkes için yok edici.
Güç, yozlaştırır. Mutlak güç, mutlaka yozlaştırır. Yüzüklerin Efendisi, en çaresiz anda bile bu güce uzanmayıp dostunu sırtında taşıyan Sam’i seçiyor; kendini onda kaybeden Smeagol’u değil.
Geekyapar!
https://ift.tt/VrUuhbB